Vücutlar arası sörf gibi; gelsin sıradaki...

Boşluk doldurmaca bizimkisi. Hani nasipse kısmetse ittire kaktıra dolduracağız o yeri. Dolmuyor değil mi? Tuhaf evreleri var ayrılığın ne yazık ki... Bir ömür peşini bırakmayan modelleri... Derin "oh'lar" çektirirken ilk günlerde, biraz ağlama krizi, biraz isyan, biraz "amaaan boşver", belki biraz da intikam derken taş gibi oturuverir, sonra sonra bıçak saplanır iliğine kemiğine. Sanırım "Benden iyisini bulamaz" tesellisinin kalbinin orta yerinde bomba gibi patlamasıdır ayrılık.

Her ayrılık değil tabii, "ondan" ayrılık. Erdem saya saya sonunda tek başımıza duvarlara bakakaldığımız o "özgürlük" dolu, Ajda Pekkan şarkılarıyla sosladığın o yapmacık tavrın sana gol atmasıdır ayrılık. Gürül gürül yaşadığını zannederken, hiç beklenmedik zamanda bir şarkıyla, dün gece hiç tanımadığın bir kadının bakışıyla, ateşli bir sevişmenin yarısında, günbatımında içtiğin şarabın üçüncü yudumunda içini sızlatandır "ondan" ayrılık. Bir anda "Benden iyisini bulamaz" olur "Ah olmaz olmaz sensiz olmaz sensiz olmaz..." Müslüm olursun bir anda, Sezen olur bakmak zorunda kalırsın aynaya, bir merhem bir tuz basarsın yarana. Kabul et artık, bu saatten sonra olsa olsa boşluk doldurmacadır seninkisi. Vücutlar arası sörf gibi. Gelsin sıradaki... Gelen gideni hâlâ aratırken hepsi gelse ne fark edecek ki? Sen aslında çok sevmiştin ikinizi. Şimdi kızdığın, öfkelendiğin, diş gıcırdattığın, sınıfta bıraktığın her şey çok manasız geliyor değil mi? Ama geç kaldın... Pişmanlık hiç bu kadar gerçek olmamıştı değil mi? Zaman makinesine hiç bu kadar ihtiyaç duymamıştın değil mi? "Şimdiki aklım olsa şöyle şöyle yapardım" deme kendine. Yalnız değilsin, kimsenin şimdiki aklı yoktu ki... Zaten aşkın içinde akla yer yoktu ki. Sen de biliyorsun; öfke dinince hep güzel hatıraların kapımızı çalacağını, gözlerimizi dolduracağını bilseydik öfkemize yenilmezdik. Ya da çekemezdik fişi, yarın bu kadar özleyeceğimizi bilseydik. İnsan sular durulmadan, susuz kalmadan fark edemiyor gerçeğini. Tüneller kazıp başka yollara çıktık da ne oldu sanki? Günler aylar yıllar geçti de şu ayrılık gerçek bir ayrılık olamadı gitti. Dilinde "ayrıldık", dibinde hâlâ sevgili, tek sevgili...

Onun yanında uyumasını nasıl da sevmişsin meğer. Huysuz sabah hali gülümsetirmiş seni. Kapıyı çaldığında o koşarak açtığın kapı sana açılırmış meğer. Filmi de şarkısı da yemeği de şarabı da denizi de güneşi de mehtabı da yani artık ne varsa, neyin varsa hepsi onunla "bir şeymiş" meğer... Sen onunla başkaymışsın meğer. Sinsi bir şeymiş "ondan" ayrılık. Oyuncaklı, kandırıkçı, mızıkçı, seni sana düşüren bir şey. Ve sen ayrılamamışsın meğer... O başka hayatın başrolüne konmuş, sen hâlâ kendi hayatında figüran, sizin filmin çekimi durdurulmuş yuvarlanıp gidiyormuşsunuz meğer. Ve sen, onun bir gün karşına çıkmasından korkuyorsan eğer, hani aniden ağlar mısın, ellerin titrer de konuşamaz mısın, gidip boynuna mı sarılırsın bilemiyorsan eğer, sen ondan ayrılamamışsın demektir. En iyisi kendini kandırmayı bırakıp öylece akıp gitmesini ya da orada kalıp her gün sana selam etmesini beklemektir. Unutma; ayrılık ambalajıyla rafa kaldırılmış gibi dursa da "biz" olabilmek güzeldir.
Boşluk doldurmacadan vazgeç, acıtsa da "biz" diyebilmek çok güzeldir.
Diyen bilir, Saygı ile..

*nsylmz


Vazgeçilmezden vazgeçtim

Kötü günümde yanımda olmadığın zaman, vazgeçtim.

Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını,
Kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile;
Düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman, vazgeçtim.

Bana yalan söylediğini anladığım zaman, vazgeçtim.

Gözlerime baktığında, kalbinle bakmadığını,
Ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde, vazgeçtim.

Her sabah benimle uyanmak istemediğini,
Geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman, vazgeçtim.

Düşüncelerime ve değerlerime, değer vermediğin için, vazgeçtim.

Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi, bana vermediğinde, vazgeçtim.

Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek,
Beni hiçe saydığın için, vazgeçtim.

Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim,
Ve tek neden "sen" olduğun için, vazgeçtim.

Bencil olduğun için, vazgeçtim.

Bunlardan sadece bir tanesi,
Senden vazgecmem için yeterli değildi,
Çünkü; sevgim yüceydi…..
Ama hepsini düşündüğümde;
Senin benden, çoktan vazgeçtiğini anladığım için
VAZGEÇTİM..



Sevilecek Adamlar..

Genelde insanlardan uzaklardır, almazlar yalnızlıklarına kimseleri, öyle herkesi de... sevmezler, bir gün biriyle başka gün biriyle göremezsiniz onları. Gecelerde, kalabalık arkadaş toplantılarında göremezsiniz.Görseniz de fark etmezsiniz. Arada sırada çıkarlar, yalnızlardır. Masalarında ikinci bir bardak çok olmaz. Kirli sakallı, genelde dağınık halleri ile kendi başlarınadırlar. Kahvaltı da etmezler, hazırlayacak kimseleri olmazsa eğer. Çünkü birileri giydirmeli, çeki düzen vermeli, sabah kahvaltı için bir nedenleri olmalıdır.Çok paraları olmaz, olsa da ceplerinde çok durmaz. Hikayeleri vardır ama anlatmazlar, çünkü bilirler ki size masal gelir anlattıkları. Ulu orta kahkaha atarken de göremezsiniz onları. Kalabalık resimler içinde yer almazlar. Aslına bakarsanız çok yakışıklı da değillerdir. Genelde isimleri "serseridir", çok sevenleri de olmaz bu yüzden. Severler ama sevdiklerine inanmazsınız, inanmamak her zaman kolay olanıdır çünki, çünki onların sevgileri, sizin sevgilerinize benzemez. Sizin doğrularınız gibi sevmez onlar, severken doğruyu yanlışı ayırmazlar.


Neden bu adamlara özenilir; Çünkü kimse yaşatamaz size onların yaşattığını. Katıksız, sorgusuz kuralsız sever bu adamlar. Hatta tüm hayatlarını sizin için değiştirebilirler, sevmedikleri yemekleri bile sizin için yiyebilirler.En basit yemekleri sizin için en güzel yaparlar. Yiyemezsiniz onun yaptığı gibi bir daha, en lüks yerlerde yeseniz de. En eğlenceli gününüz, onunla olduğu gibi olmaz artık. Her daim sizinle yola çıkmaya hazırdırlar, öyle pat diye akıllarına esen yere giderler. Genelde bir dağ başı, ya da Kimsenin olmadığı bir yol, en güzel yerlerdir onlar için. Ama siz onun baktığı gibi bakamazsınız oralara. Siz yeşili, maviyi görürsünüz, o sizi.

Bir kere sevdi mi, olmazları yoktur sizin için. Onlar sadece severler, "tek aşka" inanırlar çünkü. Aslında sevmeyi de çok iyi bilmezler. Çünkü ilktir onların sevgisi. Ondan aşkta çok hata yaparlar. Ama ne yapsalar sevgiye dairdir, size dair.. Hepinizin hayatından bir tane geçmiştir bu adamlardan, ama onların hayatından "tek" biriniz geçebilirsiniz. Hiç ummadığınız anda mutlu edebilirler sizi. Yaşamaları gibi, tesadüflerle çıkarlar karşınıza çünkü. Hiç beklemediğiniz bir anda gözlerinin içinde eridiğinizi hissedersiniz. Aynaya bakmak gibidir onlara bakmak, baktıkça kendinizden başka hiç birşey göremezsiniz. Çok sever, çok özler, çok vefa gösterirler. Her ihtiyacınız olduğunda çağırmasınız da yanınızdalardır.
Öyle dakika başı, sulu aşklar yaşamazlar, her kelimeleri "aşkım, bitanem, pamuğum, balım" ile bitmez. Size tek bir isim bulur, onla severler sizi. Ne zaman hatırlasınız, yüreğinizi yakacak bir isimle. Ne zaman hatırlasanız diyorum, çünkü onlarla evlenilmez. Sevilirler sadece. Siz ondan sonra da seversiniz, hatta mutlu olursunuz, sadece ufak zaman birimlerinde düşerler akıllarınıza. O zaman hiç bir mutluluğunuz, kapatmaz işte acınızı.

Ama üzülmeyin, dünyanın durduğunu hissetmeniz çok sürmez, tekrar yönelirsiniz maceralarınıza. Seviyorum seni demek sizin için tek kuruş etmez çünkü, her gördüğünüze yeniden aşık olabilirsiniz!

Peki ne olur bu adamlar sizden sonra hiç düşündünüz mü? Gitme vaktiniz gelmiştir artık sizin, yeni bir macera zamanıdır vakit. Biraz üzülürsünüz, vicdan azabı belki biraz. Ama üzülmeyin, üzülmenizi istemeyecek kadar severler sizi.. Onlar mı ? İşte şimdi olur masalarında 2. bir kadeh, hiç içilmese de masalarında yer kaplarsınız. Oturur acılarını yaşarlar. Böyle bağıra çağıra değil sessiz akmayan gözyaşlarıyla anarlar sizi. Biraz arasanız bulursunuz aslında onları, yine bir dağ başında, sizinle gittikleri bir yoldadırlar.

Sizin yaptığınız gibi, yeni aşklara da yelken açmazlar. Tek aşktır çünkü onlar için hayat. Siz bırakıp gitmişssinizdir ama, yine de kızmazlar size, kadere vururlar öfkelerini. Allah'a inançları varsa kaybederler, yoksa inanmadıklarında haklı olduklarını düşünürler.

Evlenilecek adamlar vardır sizler için; hayatta idealleri vardır onların, yeni bir araba, yeni bir üniversite gibi. Sürekli planlarlar hayatlarını, yarın yapacakları işleri bile not kağıtlarındadır. Hayatı saate göre yaşarlar, onların yatma, kalkma, hatta sevişmek için bile ayarlanmış zamanları vardır. Gezecekleri günler bellidir, öyle birden pat diye çıkmazlar yola, 1 hafta önceden arabaları bakıma gider, alışveriş başlar. Masalarında toz, üzerlerinde leke göremezsiniz bu adamların. Traşlı yüzleri, bakımlı ciltleri vardır. Çok para harcamazlar, ama cüzdanlarında her daim para bulabilirsiniz. Ne zaman paraya! ihtiyacınız olsa onlarda vardır. Her telefonlarını açışınızda yavşakca bir "aşkım, balım, böceğim, peteğim" cümlesi düşer dillerinden. Oysa o arada masalarının üzerindeki sözleşmeyi imzalıyorlardır bir taraftan, ya da akıllarında birazdan girecekleri toplantının notları dolaşıyordur.

İşte bu adamlarla evlenirsiniz.
Ama unutmayın;
bu adamlar bir zamanlar "sevilecek adamlardır"
Ne zaman inancını yitirirlerse sevgiye, aşka,
"evlenilecek adam" olurlar


Sevilecek adamlar sizi hatırlamaz mı? Hatırlarlar tabi..
Bir düşünün şimdi;
Sizin hatırladığınız gibi hatırlayabilirler mi?"

şarkını hatırladın mı Istanbullu?

Hiç sevmedim kimseyi senin kadar
Yüregim yanmadi hiç bu kadar
Çok yalnızım
Seninle bir yarım bir yarım
Yok, söylemeden olmaz
Ben sana aşığım, ben sana aşığım
Eger elindeyse ne olur çal kapımı
Eger yüregindeysem ne olur sil göz yasımı

Sen bilmezsin alirim haberini,
Yollara küsmüşsün hissettinmi gittigimi?
Buralar cehennem oldu inan bana..
Yanip kavrulsamda seninle güzel Ankara
Günesimiz bu ask yakar yüregimizi
Perde olmus gözlerimize göremeyiz hiç birseyi..


Benim karahaberim senindir.
Eger Leyla'n ölmüs derseler gelme sakin istanbul'a.
Bulamazsin ki beni buralarda.
Bir bulut ol git Ankara'ya.
Yag istedigin kadar topragima.
Ben bizim bahçede olacagim.
Tam siyah kordonlu saatin yaninda.
O zaman bensiz dünyaya istedigin kadar bagirabilirsin.
Sensiz bu dünyayi sevmiyorum, sevmiyorum, sevmiyorum..
Ama simdi ne olursun gel..
Leyla'n hayatta ve istanbul da.
Nefes almakta zor gelecek miydi bir gün bana?


Tek hayalim hissettigim su son nefeslerimi seninle alip vermek şu son nefeslerimi..
Ben Sana Asigim..







Ama ya tam git,ya tam kal!

Karanlık çıkmaz bir sokak vardır ya...İnsanı korkutan bir okadar da heyecan uyandıran...Sonunda ufacık da bir ışık olsa ona yetişmeye çalışırız,koşarız peşinden yakalayıncaya kadar.Bir de içimizde tuhaf bir umut beliriverir,bir tutku...Onunla ucuna kadar gidebileceğimizi düşünürüz oysa bir bakarız ki umudumuz bizi yarı... yolda bırakmış...Yaşanan herşey bir çırpıda silinip gitmiş...Hayatımızda da böyle değil mi?İncecik bir ufuk çizgisinde yürümez miyiz? Ya seni sevmek? O ayrı bir sırat köprüsü değil mi? Geçtiğin an karşında cennet,yenik düşersen kabir azabı.Yüreğimdeki cennet senin bana gelişlerin, sevişlerin, dokunuşların.. Hani iki çift güzel lafın... Ya kaçışların,gidişlerin? Kabir azabı değil mi? Sen bilebilir misin ki gözyaşı ne demek? Bir hıçkırış,bir yalvarış,bir dua...

 Beni sensizliğe düşüren sen değil misin? Onca sevdiğini yerden yere vuran...Sonra yaraları sarmaya çalışan...En güzel mutlulukları yaşattığın,sonra en büyük acıları gösteren...Beni hiç düşündün mü? Bazen küçük bir ihmalkarlık yaşama mal olur,bilebildin mi? Ya ilgisizlik,sevgisizlik öldürmez mi? Ayrılığı damarlarına işletip,başkasını çekici yapmaz mı? Kafam allak bulak,sıkılıyorum dediğim zamanlar bunların birer bileşkesi...Bilemedin,anlayamadın...
Ama ya tam git,ya tam kal!

Buna Kimse Sessiz Kalmasın!

Dün akşam şımarıklığın küstahlığın illegalitenin karşılığı İlahi Adalet tarafından layıkıyla verilmiştir.

Fakat sıra yeryüzündeki insanlığın kendi kurduğu sistemin işletilmesine gelmiştir.

Sahaya atılan su şişeleri akabinde stad çevresinde ve içinde büyük olaylar olmamasına rağmen, MİLAT OLSUN denilerek Galatasaray’ımıza verilen 5 maçlık cezanın MİLAT OLAMADIĞINI gözlemliyoruz.Bu ceza yeterince caydırıcı olmamış ki,

Dün gece inanılmaz görüntüleri oluşturma cesaretinde idi fener taraftarı.

Ne mi oldu ?

1-Stad cayır cayır ateşe verildi.İtfaiye gelmese semt tehlikedeydi.
2-Maç esnasında yasak olmasına rağmen marşlar çalındı.
3-Stad dışında terör örgütü kutlama yıldönümlerinde görülmeyen şiddetle polisle çatışmalar yaşandı.
4-Bağdat caddesi talan edildi fenerium yağma edildi.Dükkanlar kundaklandı camları indirildi.
5-Stadda basın odası basıldı Daum toplantı yapamadı.Güvenlik sebebiyle basın odası boşaltıldı.
6-Canlı yayın araçlarına taşlı sopalı saldırıldı.
7-Olaylarda bıçaklanarak yaralananlar oldu
8-Takımlar saat gece 12 itibarı ile hala staddaydı.Futbolcular polis araçlarıyla gönderilebildi.

Aklıma gelmeyenleri siz tamamlayın.

Hadi ŞİMDİDE MİLAT OLSUN.

Galatasaray’ıma 5 maç infazını keserken titremeyen ellerden, o olayların 100 katını çıkaranlara 10 maç verme cesaretini bekliyoruz.
Ey federasyon !

İlahi adalet tecelli etti, imanlar tazelendi dün gece.

 


Sağa çektim bekliyorum..

Birinin erkeği olmak istiyorum
Başka hiç kimse tarafından dokunulmamak, konuşulmamak, bakılmamak hatta !
Biraz sahiplenmek, biraz çocuklaşmak…

İstiklal Caddesinde sıkı sıkı elini tutmak, belki film izlemek ama mutlaka çekirdek çitlemek veyahut bira içmek, pazar kahvaltısı yapmak uzun uzun, bi yerlerde çay içmek, sahilde yürüyüş yapmak, Galatasaray'ın maçına gidip sesimiz kısılana kadar; boğazımız patlayana kadar tezahürat etmek, küfür etmek gibi küçük ama zor heveslerim var!

Neden mi?
Herkesin eli tutulmaz,
Herkesle film seyredilmez,
Herkesle bira içilmez,
Herkesin erkeği olunmaz da o yüzden!

İçinden gelmeli….
Hücrelerine kadar hissetmeli, dna’larına kadar bilmeli insan!
Düşünerek emin olunmaz, bir anda ya olunur ya olunmaz.
Bir de şu yakın geçmiş duvarları olamasa, kafa da hiç karışmaz ya, olsun! Oysa bazen tek bir söze ya da bir bakışa yıkılır bütün duvarlar….

Hem sonra kek yapmayıda öğrenmeli, annemi aratmamalı bana..
Sabahları uyandığımda “günaydın sevgilim” mesajlarını görmek istiyorum telefonumda. Gün içinde özlediğim birisi olsun istiyorum. Özlemek istiyorum birini. Çok özlersem dayanamayıp gidip sarılmak istiyorum. Dayanamamak istiyorum!

Çalışırken, düşünmek istiyorum onu! Aklımda olduğu için gülümsemek istiyorum ara ara … Gülümsediğim için daha çok çalışmak….
Birini sevmek istiyorum; hiç kimseyi sevmediğim gibi, biri sevsin istiyorum beni, hiç sevilmediğim gibi….
Biri o kadar çok sevsin ki beni, hatalarımı da sevsin istiyorum!
O kadar çok sevsin ki; hata yapmaktan ödüm kopsun!
Kıskansın istiyorum biri beni! Sorsun istiyorum “neredesin” diye, “Hımm kim aradı bakayım” diye! Ben sormam ama, korkmasın. O sorsun!

Biliyo musun ne oldu? ile başlayan heyecanlı cümlelerin sonuna kadar tahammül etsin istiyorum biri bana. Mutlaka ipe sapa gelmez bir şey olmuştur ama dinlesin sonuna kadar. Ya Galatasaraydır zaten yada işte ona benzer bir şeyler olmuştur. Ben her seferinde sanki bahçeyi kazmışım da hazine bulmuşum gibi heyecanla ve öneminin üzerine basa basa anlatırım ya, dinlesin işte. “Ya, evet, çok mühim bir şeyler olmuş” falan desin bi de sonunda….

Şimdi ben istesem İstiklal caddesinde birinin elini tutup gezemem mi?
İstesem benimle bira içerek cips yiyerek ve aynı anda film setretmeyi başarabilecek birini bulamam mı yani?
Şimdi ben yalnız olmak istemesem, yalnız olur ve bunları da yazıyor olur muydum?
Hiç sanmam!

Birinin elini tutmakla, birinin elini, sıkı sıkı tutmak arasında çok fark var!
Ya tutarsın ya da tutmazsın ya da, tutmuş gibi yaparsın işte..
Ben yapmam!
Bunu zaten bilirsin.
Kimin elini tutacağını yani...

Deneyerek bulamazsın.
Sadece bilirsin.
Bilmek!..

Açıklaması yok.
Ve ben elini sıkı tutmayacağımı bildiğim hiç kimseyle İstiklal caddesine gitmeyeceğim!
Repliklerin bir anlamı yoksa, kimseyle film seyretmeyeceğim.
İçmeden sarhoş olmanın yollarını arayacağım..

Birinin erkeği olmak istiyor canım; biraz konuşmak, biraz şımartmak…
Armayıda konuşalım ama
hem sonra
Birada olsun mutlaka!..



Sen..

Gel bi pazarlık yapalım seninle, paylaşalım her şeyi
Sulardan başlayalım önce
Aşılmaz okyanuslar, masmavi denizler, derin göller senin olsun
Bana sadece gözlerini ver
Ben bilmem öyle süslü kelimeleri seviyorsam bunu başka türlü söyleyemem
Bana lazım değil anlaşılmaz sözler, senin olsun lugattaki tüm sözcükler
Bana " Seni Seviyorum " yeter !
Alfabeden en güzel sözü yazmak için 29 harfe ne gerek var...
Al 26'sını senin olsun...
Bana " SEN" yeter !!



Galatasaraylılık bir din, bir mezhep gibi yerleşmiş 
köklü bir inançtır.

Bir erkeği ağlatmak..

Bir erkeği normalde de ağlatması zordur.
Bir erkek duygularını göstermez belli etmez onları.
Kendi içine atar orada sindirir bitirir.
Kendi duygularının kendi paratoneridir bir nevi.
Ama bir erkek ağladığında asla sahte olmaz gözyaşları.
Bir erkek ağladığında yürekten ağlar.
Acısını ta derinlerde yaşıyordur artık içine atamayacağı kadar yoğun hissediyor demektir.
Pişmandır demektir.
Suçluluk duygusu üzüntü kaybetmişlik hepsi bir aradadır.
Çünkü bir erkek sadece;  
gerçekten değer verdiği hayatından büyük bir parçası koparsa ağlar.
sakladıkları tüm masumiyeti yerlerinden özenle çıkarıp, 
yüzlerinin en görünen yerlerine oturtarak ıslatırlar yanaklarını..
Erkekler; çocuktan farksızdır…
Ve çocuklar.. 

En sevdikleri şey elinden alınınca ağlar..
Hıçkıra hıçkıra ağlar hemde..

bir erkeğin gözyaşıda
en az onun kadar masumdur..


İyiyim dedim ya, adettendir..

‘İyi’ demek adettendir ya !
‘İyiyim’ dedim…
Değilim.
Anlatılması zor bir duygu içimde ki.
Her harf
Her kelime
Ve her cümle, olduğundan ya çok basit ya da daha karmaşık bir hale getiriyor dilime getiremediklerimi.
Birgün konuşmayı unutmak, sadece susmak istiyorum.
Birgün susmayı unutmak, olur olmaz konuşmak istiyorum.
‘Kime, neye konuşursan konuş’ diyorum…
Yeter ki susma!
Hiçbir söz yetmiyor, beni 'bana' anlatmama…
Dinleyemiyorum kendimi, acımadan içim…
Dokunsalar ağlıcam bir ömür boyu…
Ve değseler hüznüme, dökülücem parça parça…
Bir anlık değil, boğulduğum bilinmezlik.
Acısı çıkıyor sustuklarımın.
Oysa ben iyiyim görünürde !
Anlamını içime çeke çeke mutluluğa erişemiyorum...
Ya hep ben fazla geldim ya da hep bir şeyler eksik kaldı…
Şimdi iyi olan ne varsa, üzerine çizgi çekemediğim kırgınlıklar sarıyor dört yanını.
Ve ben,
İyi olmanın eşiğinde, korkulara kapılıyorum anlamadığım bir biçimde…
Sebebim yok.
Belki de çok…
Biliyorum;
Ben bile kendimi anlayamıyoken anlaşılmayı beklemek, hayalden de öte .
Ben kendimi,
Görmüyorum
Duymuyorum
Ve bilmiyorum…
Dokunsalar ağlıcam bir ömür boyu…
Ve değseler hüznüme, dökülücem parça parça…
Bu yüzde dokunmayın! ne hüznüme ne benliğime..


Sende kalmaya değil beni almaya geldim...

Geldim..
Gitmelere bekle diyerek
Attım valize bir kaç kırgınlık,bir iki vefasızlık,
Bir kaç acı söz
Benim hatırladıklarım...
Bir kaç iyi söz,
Senin unuttukların...
Geride kalan ne varsa,
Boğazın sularına serdim
Geldim..
Korkma aç kapıyı,
Sende kalmaya değil,
Beni almaya geldim...

 

 

Galatasaray Taraftarı olmak

Galatasaraylı olmak Chelseaden 5 yediginde de takiminin yaninda olmaktir. Real Madrid'i devirip super cup alindiginda da sokaklara dökülüp Turk marslarını söyleyerek tezahurat ederken, bir fenerbahceliyi fenerbahceden daha mutlu edebilen takimi tutmaktır. Galatasarayli olmak cebine parayi koymak degil muzeye kupayi koymaktır.. ayrıcalıklı olmaktır herşeyden önce.. olaya sadece bir futbol takımı gözü ile bakmayıp ekol yaratmış bir grubun parçası olabilmektir Galatasaray Taraftarı olmak.. abartılacak bir durum değildir, diğer bir takım taraftarı olmaktan tek farkı her zaman başarılı bir maziye sahip olduğunu bilmek ve kalite farkından dolayı başarıyı farklı kulvarlarda çok daha önceden yaşıyor olmanın hazmıdır Galatasaray taraftarı olmak.. 1992-1993 sezonu lig maçı sırasında (Fb:1 Gs:4) 32.000 fenerbahçe'linin sahaya inip kale direklerini söküp kendi futbolcularını kovaladığını görmektir.. bir başka deyişle herkesin galatasaraylı olmasını beklememektir; ayrıcalığın tadını çıkartmaktır..

Dünkü Galatasaray - Diyarbakırspor maçında ilk 5 dakikası sessiz protesto vardı statda, hatta Diyarbakır'ın attığı golde, golün güzelliğini alkışlayan bunca ruhsuzluğa rağmen centilmen bir taraftar.. Bakın biz futbolcumuzu dövmüyoruz, küfür edip onu çıkarken yuhalayıp ağlatmıyoruz. Biz Galatasaray taraftarıyız burada galip gelen deplasman takımı bile alkışlanır! Futbolcularımızın jeeplerini yumruklayıp onu demorilize etmiyoruz.. biz armaya duyduğumuz sevginin karşılığını istiyoruz sadece.. bir takıma yenilmek yenmek kadar olası bir durumdur bizim için, ama cebindeki son parasını bilete verip gelen taraftara haksızlık ederde oynamazsan sen bunu biz seni döverek, söverek değil sana yazdığımız marşlarla şarkılarla dile getiririz. şampiyonluk kimin umurunda? "Sokakta oynasanız kaldırımda destekleriz" biz sizi.. ama Metin gibi oynayın, ruhsuzlaştığınız da diğer renklerden farkınız kalmaz renginiz siyah ile beyaz olur sarının yanına lacivert koymus olursunuz..  4-1 galibiyeti sizin prestijiniz oldu biz yine aynı yerlerimizdeydik.. ama kahvede ama cafede ama statda.. O kadar farklı galibiyete rağmen maçın yıldızı yine bizdik, "Taraftar".. Şimdi bende o büyük taraftarı layık olduğu biçimde yad ederek onların haklı isyanına destek veriyorum.

Ne Mutlu Galatasaray'lı olana..

Acıtmıyor Canımızı Yitip giden hayaller, Öldürdü Bizi Sahadaki Ruhsuz YÜREKLER!



Kimisi gece alemlerinde
Kimisi sinema peşinde!
Galatasaray ruhu yok hiçbirinde
Düşmüşler paranın peşine 
Söyleyin sizden çok mu şey istedik
Formanın hakkını verin dedik
Biz 14 sene bekledik  
Sizin gibi ruhsuz görmedik!

Olmayacak biliyorum..

Herşeyi sil baştan yaşayacağım bir hayat sunulsa. Bu hayatın bir silgisi olsa da tekrar baştan yaşayabilsem.

Karanlık düşen çığlıklarımın içine tebessümlerin hakim olduğu bir yaşam girebilse...Bir yaprak gibi titreyen yüreğime su serpebilecek pencereler açılsa...Silsem silsem silsem...İç çektiğim günleri bir hayat silgisiyle yok edebilsem. Fırtınaları dindirebilecek bir liman oluşturabilsem iç dünyamda. Bir anda her acıyı yokedebileceğim bir sihir gibi silgim olsa. Tutanabilcek bir dal oluşturabilsem. Hiç bir yöne beni savuramayacak sımsıkı bir dal.Üzerinde tomurcuklarım olsa. Açılmamış umut tomurcuklarım olsa her biri. Sabah tanyeri ile tomurcuklarımın üzerine çiğ düşse. Düşen çiğ damlaları gözyaşlarımın yerine alsa.Bu hayatta her yediğim darbeyi o silgimle yok edebilsem ne güzel olurdu.Yalnızlığıma davetiye çıkaran sancılı ağrılarımı dindirecek bir hayat sunulsa.


Ah diye geçmişime bakıp nedenlerimle dolu hayatımı silebilsem.Yerine yeni bir hayat çizsem kendime. Dizimin üstüne çöküp bittiğimi anladığım anlarda bu karanlıktan beni kurtarabilecek ince bir çizgi oluşsa. Öyle bir çizgi oluşsa ki hep onun üzerinde yürürken beklenmedik acılarla karşılaşmasam. Hatalarımı, pişmanlıklarımı bir anda silsem.Yerine kaybettiklerimi geri alabileceğim bir hayat verse bana sildiklerime karşılık.Böyle bir hayata saklı kutumdaki hayallerimi, bilinmeyen ağaçlarımdaki umutlarımı çıkarıp tekrar ben olarak yaşamaya başlasam.
Bütün acılarımı hiç hatırlatmayacak asla ve asla hüzünlerin kol gezdiği karanlıklardan iz taşımayacak bir yaşam sunulsa.Baktığım her yerde eski beni aramadığım bir mesken verilse bana. Yok böyle bir hayat silgisi evet biliyorum yok...
Hiçbir zaman olmayacağını da biliyorum. Bize düşen acı ve hüzünle boğuşmak kalacak.

Ankara'da Her Pazar K A R A K A L E M Canlı Performans keyfi..


Müzik seslerle üretilen bir sanattır,müziği üretenlerde müzisyenlerdir. İnsanlar yaşadıkları toplumlarda ve alanlarda seslerle etkileşim içerisinde bulunurlar ve yaşadıkları olaylar gerek sosyal gerekse piskolojik açıdan insanlar üzerinde kişilikler oluşturur. Bu kişilikler ile bireylerin algıları yan yana geldiği zaman bir yaşam tarzı oluşmaktadır.Bireyler algılarını,kişiliklerini,düşüncelerini ve tarzlarını birleştirerek sesler yardımıyla kendilerini ifade edecekleri müzikler yaratırlar. Müzisyenler genellikle algıları ve refleksleri gelişmiş insanlardır. Yarattıkları yapıtlarla bir olguyu veya bir düşünceyi ortaya koymak isterler. Müzisyen insanların maneviyatları güçlüdür,onların kendilerinin yarattıkları hayatları,anlayışları vardır.İnsanların sesleri kullanarak ifade ettikleri bu olguya müzikal anlatım denir. İşte tam burada sözlü ve müzikli betimlemeyi iyi yapan gruplardan birisidir          K A R A K A L E M.. 

Aslında  onlar kendilerini RENKLİ GÜNLERİN KARANLIĞINA İNAT, GEÇMİŞTE KALAN SİYAH BEYAZ GÜNLERİN RENKLİLİĞİNE ÖZLEM diye tanımlarlar.. 

MÜZİK GRUBU
Söz Yazarı     :Yalçın TETİK
Solist, Beste :Çağrı ÜNSAL
Gitar, Beste   :Emre CENK
Elektro Gitar  :Hüseyin ÇAKMAK
Davul             :Selman KONAR
Bass Gitar    :Murat MENDEŞ



'K A R A K A L E M CANLI PERFORMANS'                                           
Her Pazar Saat 20:30-23:30 arası "CUBANA BAR"
Adres: Konur Sokak No:5/Teras KIZILAY ANKARA

Detaylı Bilgi İçin: Murat MENDEŞ




Olgunluk..

20 li yaşlara kadar iyilikle kötülüğün ülkesi, kalın
sınır çizgileriyle ayrılıyor birbirinden. Sıkı
dostları ve düşmanları oluyor insanın. Onları ölesiye
seviyor ya da ölesiye nefret ediyor onlardan.

30 larında yalanı hakikatten ayırt etmeye başlıyor.
İyi sandıklarının hıyanetiyle tanışıyor, sırtında dost
işi hançer darbeleriyle; ve en kötü zannettiği
şefkatle imdadına yetişiveriyor.

Zaman kanatlanıp da 40 ına yaklaştığında
insan, iyiyi kötüden ayıran hudut çizgilerini birbirine
karıştırıyor. İyilere nakşolmuş kötüyü ve kötülerin
içindeki iyiliği de keşfediyor ademoğlu. Anlıyor ki,
iyi insan/kötü insan yok; insanın içinde iyilik ve
kötülük var, kötüyle iyi panzehiri değil birbirinin;
kankardeşi.
İyilerle kötüler çekiştirmiyor ipi. İyilik ve
kötülükten örülmüş ibrişimin kendisi.

Bunu anlayınca şaşmıyorsun nefretin birden şehvete
dönüşmesine; acı girdaplarının içinde hazzın
raksetmesine.
Tevazuyla gurur, haysiyetsizlikle onur el ele
yürüyor.
İnsan, şuuraltındaki isyankarla sahtekarı, günahkarla
tövbekarı birarada farkediyor.
Benim, hükmeden ve boyun eğen, zulmeden ve acı çeken.
Bunca şiddet kadar onca merhamet de benim eserim.
Minneti nefrete, korkuyu cesarete, zaferi hezimete
bulayan benim.
Kundak bezime tıpatıp benziyor kefenim,
hayatım muhteşem ve sefil, mağrur ve rezil, hayasız
ve asil.
Ben, hem örs hem çekicim.

İşte bu keşif kolaylaştırıyor yaşamı..
Anlıyorsun ki toplumlar gibi insanlar dakanlı iç
savaşlarına borçlu ilerlemesini..

O zaman , iyileri kötülerden ayırmak gibi nafile bir
uğraşı bırakıp -başta kendin olmak üzere- insanların
içindeki iyiliğin peşine düşüyorsun; kıymet bilmeyi ve
-yine başta kendin olmak üzere- herkesi hoş görmeyi
öğreniyorsun.
Tükendikçe pahalanıyor zaman; günler azaldıkça
uzuyor. Saçların gibi, seyreldikçe değerleniyor dostların.
Günahları ve zaaflarıyla da övünüyor insanlar;
sevapları ve zaferleri kadar.
Önemli değil kaç kez yenildiğin; önemli olan, kaç
yenilgiden sonra yeniden doğrulabildiğin.
Bu paramparça ruhlardan, çelişkili duygulardan,
çatışmanın açtığı yaralardan mucizevi bir ahenk
çıkıyor ortaya
ki olgunluk diyorlar adına....

Can DÜNDAR

Dar Vakitlerdeyim

Dar Vakitlerdeyim bir uçurumun kenarında çığlığın yarayla buluştuğu yerdeyim
tut beni ey hayat, düştüm düşeceğim
yoruldum hüzünler arası gidip gelmekten siyah sakalımda ak acılar biriktirmekten
geçtiğim bütün yollar kördüğüm uçurumlar, yıkımlar, karanlıklar aldı beni…
Isırdığım dudaklarımın deltasında suskunluğum akıyor şimdi hayatın yaralı ırmaklarına.
uzak dağlara esen rüzgarın kimsesizliğidir ömrüm ey hayat ömrüm ki, bir tutam düş, bir top ateş
çığlık çığlık nehirlere gömdüğüm alıp başucuma koyduğum her gece
sarılıp uyuduğum uçurumlar boyu…
Bilirim zamansız vurdu beni zaman her gece ağrılar içinde uykusuz, viran
avareyim, divaneyim, kırgınım bir yıkıntı gibi yaşıyorum yaşadığım yerde
kendi kendime küs, kendi sesime dargın ve yaralarımı saramayacak kadar yorgunum.
sararmış hüzünler yağsa da düş bahçemin yapraklarına
mavi semalar arıyor hala içimdeki bahar kuşu, kır gelinciği…
Bilirim dostu yok yalnızlığın yalnızlık ki, düğümlenmiş bir ip boğazımda
üşüyor sevgilere adadığım dal ömrüm umuda diktiğim gül fidanı kurudu
terkedip gitti alnından öptüğüm baharlar şimdi yaprak yaprak düşüyorum dallardan
durmadan güz şarkıları söylüyor kalbim bir varmış bir yokmuş gibi hayat ey ömrüm
Güvenerek tuttuğum her elin hançeri saplandı yüreğime bu yüzden her gün kanarım böyle kirlenmiş bu şehirde
adımlarım yıldız arar her gece kayıp yollarda yaşamak ağrısı sarılı her yanım
yüreğim, dizlerim, ellerim, paramparça
dar vakitlerdeyim ey ömrüm
dar vakitlerde…

Bir uçurum kenarında içime tutunmuş kalmışım tutunduğum dal incecik, kırıldı kırılacak
sonbahar rüzgarları esiyor gönül bahçemde bu yıl kış erken gelecek dağlarıma biliyorum
çiçeği açmadan solacak bağlarımın ecel erken gelecek, acı da, hüzün de…
Ah! nice bal sunduklarım zehir verdiler karşılığında
acının ve ateşin burgacındayım ey hayat bir yanım ateş, bir yanım uçurum
kahırlar biriktiriyorum durmadan zifir gecelerden ne yana dönsem acılar keser yolumu
ne yana dönsem ihanetler ihanetler ki, bir ok gibi yüreğime saplı
Ah ben ki, hayatın kara sevdalısı ey ölüm hep bir sevda uğruna ölmek istedim, ölürsem de
karanfilin kırmızısına, menekşenin moruna özgürlük ve kardeşlik için
yoksullara ekmek çocuklara umut olmak için
ölmek istedim…

Ömrümün yaz vaktindeyim ey hayat bu mevsimde sevmek
en çok bana yakışır ölmek de…
ya da başka bir kapıdan girmek yeniden hayata …

Bir kadını tanımak…

Bir kadını tanımak… Bütün gel-gitleri, kaprisleri, küçük şımarıklıkları, korkuları, şaşkınlıkları, hercailikleri, hayal kırıklıkları, aşkları, terk edilişleri, başarıları, başarısızlıkları, kurnazlıkları, saflıkları, çocuk ağızları, şirinlikleri, küçük yalanları, büyük itirafları, kocaman yürekleri ile kendi olmaya çalışan kadınları tanımak…
Bir kadını sevmekle başlar her şey ama bir kadını tanımakla varılır hayatın sırrına. Bir kadını tanımaya soyunmak zor ama keyifli bir yolculuğa çıkmaktır. Dört mevsimi bir yürekte buluşturur, bu yüzden de sürekli şaşırtırlar. Sürprizlerin ardı arkası kesilmez. Zordur anlamak onları. Benzemek gerekir anlayabilmek için belki de! Kendi zekasını hatırlatanları sever, sevgisini göstermekten ürkmeyenleri, sürprizlere hazırlıklı olanları bir de. Muson yağmurları gibi yağarken, Sahra’da çöl fırtınası koparıp ardından güneş olup ısıtabilirler. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen…
Bir kadını sevmekle başlar her şey ama bir kadını tanımakla anlaşılır hayatın sırrına ancak aşkla varılacağı. Sevgi arsızıdır kadın. Verdiğinden daha fazlasını isteme bencilliğini gösterecek kadar sevgi arsızı… Bu yanını doyurunca şımaracağından korkanlar, birlikte çoğalacaklarını bilmeyenlerdir.
Bir kadını sevmekle başlar her şey ama bir kadını tanımakla kanat çırpılır özgürlüğün bütün maviliklerine. Kendine inananlara, aşka inananlara koşar. Hem yaman bir aşk avcısı, hem de engebeli yollarda koşmaktan bitap aşk yorgunudur kadın.
Bir kadını sevmekle başlar her şey ama bir kadını tanımakla çıkılır keyifli serüvenlere. Hayatla dalga geçmesini bilir kadın, tıpkı kendiyle dalga geçmesini bildiği gibi. Ağız dolusu gülüşlere teslim olur.
Bir kadını sevmekle başlar her şey ama bir kadını tanımakla tanık olunur tutkuların gücüne. Göze alandır kadın. Çekip gitmeyi, sahip olduklarından vazgeçmeyi, karşılık beklememeyi… Mücadele eder, kızar, bağırır ama hep sever. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen…
Yüreğini sevgiye açan ve sevmekten korkmayan bütün kadınlar gibi.. Şimdi bir düşünün, kaç kadını değil bir kadını tanıyabildiniz mi bugüne değin??
Tanrı, kadınlara geçmişi ve geleceği, erkeklere ise yaşadığı günü armağan etti, kadınlar geniş bir zamana yayıldıkları için huzursuz, erkekler daracık bir zamana sıkıştıkları için anlayışsız olurlar.

İlk defa..

bugün doğdum
ilk nefes, ilk bakış, ilk ağlayış...
anneden babadan gelen ilk sıcak sarılış ve ilk öpücük..
bir yaşındayım artık
ilk doğum günü ve anne heyecanı..
ilk adım..
hayatın ta kendisine..
ilk konuşma ve ilk anne baba, deyiş..
yıllar geçti...
ilkokulun ilk günü, salya sümük ağlayış
..ve ilk defa yalnızlık korkusu.
o korkuyu gözlerinde hiç tanımadığın
senin gibi bir sürü cocukla paylaşmak..
aklım ermeye başlıyor ufaktan
aşk kavramını anlıyabiliyorum artık;
beni leyleklerini getirmedigini de
biliyorum...
ilk defa bir kızdan heyecan duyuyorum
ve ilk kez uykularım kaçıyor..
lise çağlarındayım artık
yüzümdeki sakalları traş etmenin
heyecanını duyuyorum ilk defa..
ilk defa geç saatlere kadar dısarlarda kalabılıyorum..
ilk bar heyecanı, ilk konsmatris ve ilk kadeh..
ilk sevgili, ilk öpücük ve ilk birleşme heyecanı..
sancılı lise hayatından sonra
şansın yardımıyla üniversiteliyim artık..
uzaksın artık herseyden
ilk defa özgürsün bu kadar
ve bi o kadarda ilk defa yalnızsın..
ilk defa siyasetın ne oldugunu anladın
ilk defa ekonomiyi
ve ilk defa tarihini biliyorsun artık
tam anlamıyla..
ilk defa hayatın ağırlıgı omuzlarında
tamamiyle hissediyorsun..
ilk defa paranı yetiştirmek için
kanaatkarsın..
okul bitti ve meslegını icra etmek zorundasın
ilk defa evliliği düşünürsün..
vatan borcunu yerine getirirsin
ilk defa daha iyi anlarsın baba ocagının kıymetini
ağlarsın hiç yaşına bakmadan..
sancılı dönem geçmiştir
ve ilk defa takım elbiseyi üstüne giyip
yıllar sonra ilk defa sakal traşını asker olmadığın için olmuşsundur..
evlenirsin.
hayallerin umutların ve yarınların vardır ilk defa..
ilk evin ilk araban..
ilk göz nurun olmuştur ikiside..
ilk çocuk sevinci.. ilk defa birisine isim verme onuruna nail olursun..
ilk defa vatana bir nefer kazandırmışsındır..
baba olmanın mutluluğunu ilk defa kilo gramlarca tatlıları dagıtarak paylaşırsın..
yaşlandım artık..
ilk defa kalbim tekledi, ilk defa yazın kazak giydim..
ilk defa gözlerim artık yakını ve uzagı secemez oldu
ilk defa kulaklarım yüzünden
aynı şeyı iki sefer söylettim bugün..
nitekimde emekli oldum bugün
ilk defa bedenimin artık dayanamayacağı fikri uyandı bende..
ilk defa emekli maaşı aldım
ilk büyük para ve beraberındeki mutluluk..
yürüyen sandalyeye mahkumum artık
ilk defa birisi olmadan yanımda tuvalete gidemiyorum..
ilk defa yalnız gezmek istesemde gezemiyorum..
ilk defa koşamıyorum..
bugün öldüm..
kalbim dayanmadı artık hergün eriyişime
ilk ve son kez açtım kapattım gözlerimi..
ilk ve son nefesimi verdim..
artık ben yokum
toprak oldum..

Sevgili Frank Rijkaard

Futbolun sadece futbol olmadığı yerdesin.. Bu renklere gönül vermiş insanlar, takımı başka tutarlar, öyle bir yerdesin. Milan’ı tutmak gibi, Barcelona’yı tutmak gibi ya da ne bileyim kaşığın sapını tutmak gibi değil işte burada takım tutmak. Güneşin Avrupa’dan önce doğduğu yerdesin.

Suların sarı kırmızı aktığı yerdesin.. Bu renklere gönül veren insanlar sevgilinin peşinden koşmuyor hocam.. Onların tek sevgilisi Galatasaray... Şiirler ona, şarkılar ona, alıp verilen nefes ona.. Cebindeki son kuruş ona.. Zafer şarkıları ona, ağıtlar ona, övgüler ona, sitemler yakınmalar ona..

Bu renklere gönül verenler Galatasaray’ı günde bir defa düşünür hocam.. O da 24 saatini alıyor insanların.. Biz Galatasaraylıların geçim sıkıntısı yok.. işsizlik derdi yok.. ekonomik krizi yok.. global ısınmalarla da işi yok.. Biz Galatasaraylıların derdi yok hocam.. Herkesin tek derdi Galatasaray..

Biz Galatasaraylılar dükkanlarımızın kepenklerini açmadan gazetelerin son sayfaları okuruz.. Doların avronun durumundan önce puan durumuna göz atarız.. Seçimler bizi bağlamaz işte ,biz Galatasaray kongresini can kulağıyla izleriz. Galatasaray Başkanı konuşursa ulusa sesleniş odur. Yakamızda rozet olacaksa Galatasaray rozetidir.

Ekmek parasından önce bilet parasını denkleştiririz.. Tek pantolonla bir seneyi çıkarırız belki ama çeşit çeşit formamız olmadan olmaz.. Sakin insanlarızdır özünde ama her maçtan sonra sesimiz kısılır.. Her şeye tahammül ederiz de bir Galatasaray’a laf diyenlere ağzının payını vermeden edemeyiz. Namusumuzdur özünde laf ettirmeyiz.. Severken hırpalarız belki, ama sevmeye doyamayız.. Sakınan göze çöp batar gerçi ya , inan gözbebeğimizdir esasında..

Hepimiz mahalle maçlarında Hagi oluruz Hakan Şükür oluruz.. Abilerimiz Metin Oktay’dır Babalarımız ise Ali Samiyen.. Bizim kadınlarımız maç izlemekten sıkılmazlar, dizileri kaçıyor diye yakınmazlar.. Bizim kadınlarımız Galatasaray’ın ilk 11’ini sayacak, alternatif varyasyonlar sunacak bilgi birikimine sahiptir. Öyle bir yerdesin işte..


Biz Galatasaraylılar Galatasarayı şampiyon olsun diye sevmiyoruz, yanılmayasın hocam. Kümede düşse ligden de ihraç edilse biz yine Galatasaraylıyız. Başkalarının izinden koyun gibi yürümeyiz. Biz kendi yolumuzu çizeriz. İsyan ederiz. Devrim yaparız, alışılmışlığa, güçlülerin hegemonyasına son veririz. Sebepsiz sevmeyiz.

Sen Avrupaya diz çöktürülen yerdesin.. Zafer şarkılarının söylendiği, tarihin 1453’den sonra birkaç kez daha yazıldığı yerdesin.. Türklüğün yeniden destan olduğu yerde..Bir devrin imparatorluğunun battığı, Yeni bir devrin başladığı yerdesin. Avrupaya Yeni İmparator kazandıran yerdesin.. Galip gelen takımın alkışlandığı yerde...

Başarı odaklı olmadı sevdamız hiçbir zaman, . Bilsek ki Uefa kupasını almak tekrar nasip olmayacak uzanamayacak ellerimiz super kupaya ve hep yenileceğiz Fener’e Beşıktaş’a; biz takımımızı yine aynı heyecanla severiz, destekleriz hocam..

Marşların heyecanla okunduğu, tezahüratın ilk dakkadan son dakkaya büyük şevkle söylendiği; yensen de yenilsen de, maçtan sonra sokakları inletenleriz biz hocam.. Peşinden deplasmanlara uykusuzca gelip dönerken otobüslerde trenlerde uyuyakalanlarız.. Küfür yiyenleriz, kavga edenleriz.. Yanlış anlama sevgili Rijkaard Ölsek umurumuz da olmaz.. olmaz ama.. Ali samiyen de elini öpmeye çalışmama anlam veremedin, işte bu yüzden hocam. Elde sensin, dilde sen; gönüldesin,baştasın..Bu yüzden hocam ; kızmayacaksın, darılmayacaksın, gücenmeyeceksin..