Olmayacak biliyorum..

Herşeyi sil baştan yaşayacağım bir hayat sunulsa. Bu hayatın bir silgisi olsa da tekrar baştan yaşayabilsem.

Karanlık düşen çığlıklarımın içine tebessümlerin hakim olduğu bir yaşam girebilse...Bir yaprak gibi titreyen yüreğime su serpebilecek pencereler açılsa...Silsem silsem silsem...İç çektiğim günleri bir hayat silgisiyle yok edebilsem. Fırtınaları dindirebilecek bir liman oluşturabilsem iç dünyamda. Bir anda her acıyı yokedebileceğim bir sihir gibi silgim olsa. Tutanabilcek bir dal oluşturabilsem. Hiç bir yöne beni savuramayacak sımsıkı bir dal.Üzerinde tomurcuklarım olsa. Açılmamış umut tomurcuklarım olsa her biri. Sabah tanyeri ile tomurcuklarımın üzerine çiğ düşse. Düşen çiğ damlaları gözyaşlarımın yerine alsa.Bu hayatta her yediğim darbeyi o silgimle yok edebilsem ne güzel olurdu.Yalnızlığıma davetiye çıkaran sancılı ağrılarımı dindirecek bir hayat sunulsa.


Ah diye geçmişime bakıp nedenlerimle dolu hayatımı silebilsem.Yerine yeni bir hayat çizsem kendime. Dizimin üstüne çöküp bittiğimi anladığım anlarda bu karanlıktan beni kurtarabilecek ince bir çizgi oluşsa. Öyle bir çizgi oluşsa ki hep onun üzerinde yürürken beklenmedik acılarla karşılaşmasam. Hatalarımı, pişmanlıklarımı bir anda silsem.Yerine kaybettiklerimi geri alabileceğim bir hayat verse bana sildiklerime karşılık.Böyle bir hayata saklı kutumdaki hayallerimi, bilinmeyen ağaçlarımdaki umutlarımı çıkarıp tekrar ben olarak yaşamaya başlasam.
Bütün acılarımı hiç hatırlatmayacak asla ve asla hüzünlerin kol gezdiği karanlıklardan iz taşımayacak bir yaşam sunulsa.Baktığım her yerde eski beni aramadığım bir mesken verilse bana. Yok böyle bir hayat silgisi evet biliyorum yok...
Hiçbir zaman olmayacağını da biliyorum. Bize düşen acı ve hüzünle boğuşmak kalacak.

Ankara'da Her Pazar K A R A K A L E M Canlı Performans keyfi..


Müzik seslerle üretilen bir sanattır,müziği üretenlerde müzisyenlerdir. İnsanlar yaşadıkları toplumlarda ve alanlarda seslerle etkileşim içerisinde bulunurlar ve yaşadıkları olaylar gerek sosyal gerekse piskolojik açıdan insanlar üzerinde kişilikler oluşturur. Bu kişilikler ile bireylerin algıları yan yana geldiği zaman bir yaşam tarzı oluşmaktadır.Bireyler algılarını,kişiliklerini,düşüncelerini ve tarzlarını birleştirerek sesler yardımıyla kendilerini ifade edecekleri müzikler yaratırlar. Müzisyenler genellikle algıları ve refleksleri gelişmiş insanlardır. Yarattıkları yapıtlarla bir olguyu veya bir düşünceyi ortaya koymak isterler. Müzisyen insanların maneviyatları güçlüdür,onların kendilerinin yarattıkları hayatları,anlayışları vardır.İnsanların sesleri kullanarak ifade ettikleri bu olguya müzikal anlatım denir. İşte tam burada sözlü ve müzikli betimlemeyi iyi yapan gruplardan birisidir          K A R A K A L E M.. 

Aslında  onlar kendilerini RENKLİ GÜNLERİN KARANLIĞINA İNAT, GEÇMİŞTE KALAN SİYAH BEYAZ GÜNLERİN RENKLİLİĞİNE ÖZLEM diye tanımlarlar.. 

MÜZİK GRUBU
Söz Yazarı     :Yalçın TETİK
Solist, Beste :Çağrı ÜNSAL
Gitar, Beste   :Emre CENK
Elektro Gitar  :Hüseyin ÇAKMAK
Davul             :Selman KONAR
Bass Gitar    :Murat MENDEŞ



'K A R A K A L E M CANLI PERFORMANS'                                           
Her Pazar Saat 20:30-23:30 arası "CUBANA BAR"
Adres: Konur Sokak No:5/Teras KIZILAY ANKARA

Detaylı Bilgi İçin: Murat MENDEŞ




Olgunluk..

20 li yaşlara kadar iyilikle kötülüğün ülkesi, kalın
sınır çizgileriyle ayrılıyor birbirinden. Sıkı
dostları ve düşmanları oluyor insanın. Onları ölesiye
seviyor ya da ölesiye nefret ediyor onlardan.

30 larında yalanı hakikatten ayırt etmeye başlıyor.
İyi sandıklarının hıyanetiyle tanışıyor, sırtında dost
işi hançer darbeleriyle; ve en kötü zannettiği
şefkatle imdadına yetişiveriyor.

Zaman kanatlanıp da 40 ına yaklaştığında
insan, iyiyi kötüden ayıran hudut çizgilerini birbirine
karıştırıyor. İyilere nakşolmuş kötüyü ve kötülerin
içindeki iyiliği de keşfediyor ademoğlu. Anlıyor ki,
iyi insan/kötü insan yok; insanın içinde iyilik ve
kötülük var, kötüyle iyi panzehiri değil birbirinin;
kankardeşi.
İyilerle kötüler çekiştirmiyor ipi. İyilik ve
kötülükten örülmüş ibrişimin kendisi.

Bunu anlayınca şaşmıyorsun nefretin birden şehvete
dönüşmesine; acı girdaplarının içinde hazzın
raksetmesine.
Tevazuyla gurur, haysiyetsizlikle onur el ele
yürüyor.
İnsan, şuuraltındaki isyankarla sahtekarı, günahkarla
tövbekarı birarada farkediyor.
Benim, hükmeden ve boyun eğen, zulmeden ve acı çeken.
Bunca şiddet kadar onca merhamet de benim eserim.
Minneti nefrete, korkuyu cesarete, zaferi hezimete
bulayan benim.
Kundak bezime tıpatıp benziyor kefenim,
hayatım muhteşem ve sefil, mağrur ve rezil, hayasız
ve asil.
Ben, hem örs hem çekicim.

İşte bu keşif kolaylaştırıyor yaşamı..
Anlıyorsun ki toplumlar gibi insanlar dakanlı iç
savaşlarına borçlu ilerlemesini..

O zaman , iyileri kötülerden ayırmak gibi nafile bir
uğraşı bırakıp -başta kendin olmak üzere- insanların
içindeki iyiliğin peşine düşüyorsun; kıymet bilmeyi ve
-yine başta kendin olmak üzere- herkesi hoş görmeyi
öğreniyorsun.
Tükendikçe pahalanıyor zaman; günler azaldıkça
uzuyor. Saçların gibi, seyreldikçe değerleniyor dostların.
Günahları ve zaaflarıyla da övünüyor insanlar;
sevapları ve zaferleri kadar.
Önemli değil kaç kez yenildiğin; önemli olan, kaç
yenilgiden sonra yeniden doğrulabildiğin.
Bu paramparça ruhlardan, çelişkili duygulardan,
çatışmanın açtığı yaralardan mucizevi bir ahenk
çıkıyor ortaya
ki olgunluk diyorlar adına....

Can DÜNDAR

Dar Vakitlerdeyim

Dar Vakitlerdeyim bir uçurumun kenarında çığlığın yarayla buluştuğu yerdeyim
tut beni ey hayat, düştüm düşeceğim
yoruldum hüzünler arası gidip gelmekten siyah sakalımda ak acılar biriktirmekten
geçtiğim bütün yollar kördüğüm uçurumlar, yıkımlar, karanlıklar aldı beni…
Isırdığım dudaklarımın deltasında suskunluğum akıyor şimdi hayatın yaralı ırmaklarına.
uzak dağlara esen rüzgarın kimsesizliğidir ömrüm ey hayat ömrüm ki, bir tutam düş, bir top ateş
çığlık çığlık nehirlere gömdüğüm alıp başucuma koyduğum her gece
sarılıp uyuduğum uçurumlar boyu…
Bilirim zamansız vurdu beni zaman her gece ağrılar içinde uykusuz, viran
avareyim, divaneyim, kırgınım bir yıkıntı gibi yaşıyorum yaşadığım yerde
kendi kendime küs, kendi sesime dargın ve yaralarımı saramayacak kadar yorgunum.
sararmış hüzünler yağsa da düş bahçemin yapraklarına
mavi semalar arıyor hala içimdeki bahar kuşu, kır gelinciği…
Bilirim dostu yok yalnızlığın yalnızlık ki, düğümlenmiş bir ip boğazımda
üşüyor sevgilere adadığım dal ömrüm umuda diktiğim gül fidanı kurudu
terkedip gitti alnından öptüğüm baharlar şimdi yaprak yaprak düşüyorum dallardan
durmadan güz şarkıları söylüyor kalbim bir varmış bir yokmuş gibi hayat ey ömrüm
Güvenerek tuttuğum her elin hançeri saplandı yüreğime bu yüzden her gün kanarım böyle kirlenmiş bu şehirde
adımlarım yıldız arar her gece kayıp yollarda yaşamak ağrısı sarılı her yanım
yüreğim, dizlerim, ellerim, paramparça
dar vakitlerdeyim ey ömrüm
dar vakitlerde…

Bir uçurum kenarında içime tutunmuş kalmışım tutunduğum dal incecik, kırıldı kırılacak
sonbahar rüzgarları esiyor gönül bahçemde bu yıl kış erken gelecek dağlarıma biliyorum
çiçeği açmadan solacak bağlarımın ecel erken gelecek, acı da, hüzün de…
Ah! nice bal sunduklarım zehir verdiler karşılığında
acının ve ateşin burgacındayım ey hayat bir yanım ateş, bir yanım uçurum
kahırlar biriktiriyorum durmadan zifir gecelerden ne yana dönsem acılar keser yolumu
ne yana dönsem ihanetler ihanetler ki, bir ok gibi yüreğime saplı
Ah ben ki, hayatın kara sevdalısı ey ölüm hep bir sevda uğruna ölmek istedim, ölürsem de
karanfilin kırmızısına, menekşenin moruna özgürlük ve kardeşlik için
yoksullara ekmek çocuklara umut olmak için
ölmek istedim…

Ömrümün yaz vaktindeyim ey hayat bu mevsimde sevmek
en çok bana yakışır ölmek de…
ya da başka bir kapıdan girmek yeniden hayata …

Bir kadını tanımak…

Bir kadını tanımak… Bütün gel-gitleri, kaprisleri, küçük şımarıklıkları, korkuları, şaşkınlıkları, hercailikleri, hayal kırıklıkları, aşkları, terk edilişleri, başarıları, başarısızlıkları, kurnazlıkları, saflıkları, çocuk ağızları, şirinlikleri, küçük yalanları, büyük itirafları, kocaman yürekleri ile kendi olmaya çalışan kadınları tanımak…
Bir kadını sevmekle başlar her şey ama bir kadını tanımakla varılır hayatın sırrına. Bir kadını tanımaya soyunmak zor ama keyifli bir yolculuğa çıkmaktır. Dört mevsimi bir yürekte buluşturur, bu yüzden de sürekli şaşırtırlar. Sürprizlerin ardı arkası kesilmez. Zordur anlamak onları. Benzemek gerekir anlayabilmek için belki de! Kendi zekasını hatırlatanları sever, sevgisini göstermekten ürkmeyenleri, sürprizlere hazırlıklı olanları bir de. Muson yağmurları gibi yağarken, Sahra’da çöl fırtınası koparıp ardından güneş olup ısıtabilirler. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen…
Bir kadını sevmekle başlar her şey ama bir kadını tanımakla anlaşılır hayatın sırrına ancak aşkla varılacağı. Sevgi arsızıdır kadın. Verdiğinden daha fazlasını isteme bencilliğini gösterecek kadar sevgi arsızı… Bu yanını doyurunca şımaracağından korkanlar, birlikte çoğalacaklarını bilmeyenlerdir.
Bir kadını sevmekle başlar her şey ama bir kadını tanımakla kanat çırpılır özgürlüğün bütün maviliklerine. Kendine inananlara, aşka inananlara koşar. Hem yaman bir aşk avcısı, hem de engebeli yollarda koşmaktan bitap aşk yorgunudur kadın.
Bir kadını sevmekle başlar her şey ama bir kadını tanımakla çıkılır keyifli serüvenlere. Hayatla dalga geçmesini bilir kadın, tıpkı kendiyle dalga geçmesini bildiği gibi. Ağız dolusu gülüşlere teslim olur.
Bir kadını sevmekle başlar her şey ama bir kadını tanımakla tanık olunur tutkuların gücüne. Göze alandır kadın. Çekip gitmeyi, sahip olduklarından vazgeçmeyi, karşılık beklememeyi… Mücadele eder, kızar, bağırır ama hep sever. Dedim ya bir dünyadır kadınlar, yürekleriyle konuşan, gözleriyle gülen…
Yüreğini sevgiye açan ve sevmekten korkmayan bütün kadınlar gibi.. Şimdi bir düşünün, kaç kadını değil bir kadını tanıyabildiniz mi bugüne değin??
Tanrı, kadınlara geçmişi ve geleceği, erkeklere ise yaşadığı günü armağan etti, kadınlar geniş bir zamana yayıldıkları için huzursuz, erkekler daracık bir zamana sıkıştıkları için anlayışsız olurlar.

İlk defa..

bugün doğdum
ilk nefes, ilk bakış, ilk ağlayış...
anneden babadan gelen ilk sıcak sarılış ve ilk öpücük..
bir yaşındayım artık
ilk doğum günü ve anne heyecanı..
ilk adım..
hayatın ta kendisine..
ilk konuşma ve ilk anne baba, deyiş..
yıllar geçti...
ilkokulun ilk günü, salya sümük ağlayış
..ve ilk defa yalnızlık korkusu.
o korkuyu gözlerinde hiç tanımadığın
senin gibi bir sürü cocukla paylaşmak..
aklım ermeye başlıyor ufaktan
aşk kavramını anlıyabiliyorum artık;
beni leyleklerini getirmedigini de
biliyorum...
ilk defa bir kızdan heyecan duyuyorum
ve ilk kez uykularım kaçıyor..
lise çağlarındayım artık
yüzümdeki sakalları traş etmenin
heyecanını duyuyorum ilk defa..
ilk defa geç saatlere kadar dısarlarda kalabılıyorum..
ilk bar heyecanı, ilk konsmatris ve ilk kadeh..
ilk sevgili, ilk öpücük ve ilk birleşme heyecanı..
sancılı lise hayatından sonra
şansın yardımıyla üniversiteliyim artık..
uzaksın artık herseyden
ilk defa özgürsün bu kadar
ve bi o kadarda ilk defa yalnızsın..
ilk defa siyasetın ne oldugunu anladın
ilk defa ekonomiyi
ve ilk defa tarihini biliyorsun artık
tam anlamıyla..
ilk defa hayatın ağırlıgı omuzlarında
tamamiyle hissediyorsun..
ilk defa paranı yetiştirmek için
kanaatkarsın..
okul bitti ve meslegını icra etmek zorundasın
ilk defa evliliği düşünürsün..
vatan borcunu yerine getirirsin
ilk defa daha iyi anlarsın baba ocagının kıymetini
ağlarsın hiç yaşına bakmadan..
sancılı dönem geçmiştir
ve ilk defa takım elbiseyi üstüne giyip
yıllar sonra ilk defa sakal traşını asker olmadığın için olmuşsundur..
evlenirsin.
hayallerin umutların ve yarınların vardır ilk defa..
ilk evin ilk araban..
ilk göz nurun olmuştur ikiside..
ilk çocuk sevinci.. ilk defa birisine isim verme onuruna nail olursun..
ilk defa vatana bir nefer kazandırmışsındır..
baba olmanın mutluluğunu ilk defa kilo gramlarca tatlıları dagıtarak paylaşırsın..
yaşlandım artık..
ilk defa kalbim tekledi, ilk defa yazın kazak giydim..
ilk defa gözlerim artık yakını ve uzagı secemez oldu
ilk defa kulaklarım yüzünden
aynı şeyı iki sefer söylettim bugün..
nitekimde emekli oldum bugün
ilk defa bedenimin artık dayanamayacağı fikri uyandı bende..
ilk defa emekli maaşı aldım
ilk büyük para ve beraberındeki mutluluk..
yürüyen sandalyeye mahkumum artık
ilk defa birisi olmadan yanımda tuvalete gidemiyorum..
ilk defa yalnız gezmek istesemde gezemiyorum..
ilk defa koşamıyorum..
bugün öldüm..
kalbim dayanmadı artık hergün eriyişime
ilk ve son kez açtım kapattım gözlerimi..
ilk ve son nefesimi verdim..
artık ben yokum
toprak oldum..

Sevgili Frank Rijkaard

Futbolun sadece futbol olmadığı yerdesin.. Bu renklere gönül vermiş insanlar, takımı başka tutarlar, öyle bir yerdesin. Milan’ı tutmak gibi, Barcelona’yı tutmak gibi ya da ne bileyim kaşığın sapını tutmak gibi değil işte burada takım tutmak. Güneşin Avrupa’dan önce doğduğu yerdesin.

Suların sarı kırmızı aktığı yerdesin.. Bu renklere gönül veren insanlar sevgilinin peşinden koşmuyor hocam.. Onların tek sevgilisi Galatasaray... Şiirler ona, şarkılar ona, alıp verilen nefes ona.. Cebindeki son kuruş ona.. Zafer şarkıları ona, ağıtlar ona, övgüler ona, sitemler yakınmalar ona..

Bu renklere gönül verenler Galatasaray’ı günde bir defa düşünür hocam.. O da 24 saatini alıyor insanların.. Biz Galatasaraylıların geçim sıkıntısı yok.. işsizlik derdi yok.. ekonomik krizi yok.. global ısınmalarla da işi yok.. Biz Galatasaraylıların derdi yok hocam.. Herkesin tek derdi Galatasaray..

Biz Galatasaraylılar dükkanlarımızın kepenklerini açmadan gazetelerin son sayfaları okuruz.. Doların avronun durumundan önce puan durumuna göz atarız.. Seçimler bizi bağlamaz işte ,biz Galatasaray kongresini can kulağıyla izleriz. Galatasaray Başkanı konuşursa ulusa sesleniş odur. Yakamızda rozet olacaksa Galatasaray rozetidir.

Ekmek parasından önce bilet parasını denkleştiririz.. Tek pantolonla bir seneyi çıkarırız belki ama çeşit çeşit formamız olmadan olmaz.. Sakin insanlarızdır özünde ama her maçtan sonra sesimiz kısılır.. Her şeye tahammül ederiz de bir Galatasaray’a laf diyenlere ağzının payını vermeden edemeyiz. Namusumuzdur özünde laf ettirmeyiz.. Severken hırpalarız belki, ama sevmeye doyamayız.. Sakınan göze çöp batar gerçi ya , inan gözbebeğimizdir esasında..

Hepimiz mahalle maçlarında Hagi oluruz Hakan Şükür oluruz.. Abilerimiz Metin Oktay’dır Babalarımız ise Ali Samiyen.. Bizim kadınlarımız maç izlemekten sıkılmazlar, dizileri kaçıyor diye yakınmazlar.. Bizim kadınlarımız Galatasaray’ın ilk 11’ini sayacak, alternatif varyasyonlar sunacak bilgi birikimine sahiptir. Öyle bir yerdesin işte..


Biz Galatasaraylılar Galatasarayı şampiyon olsun diye sevmiyoruz, yanılmayasın hocam. Kümede düşse ligden de ihraç edilse biz yine Galatasaraylıyız. Başkalarının izinden koyun gibi yürümeyiz. Biz kendi yolumuzu çizeriz. İsyan ederiz. Devrim yaparız, alışılmışlığa, güçlülerin hegemonyasına son veririz. Sebepsiz sevmeyiz.

Sen Avrupaya diz çöktürülen yerdesin.. Zafer şarkılarının söylendiği, tarihin 1453’den sonra birkaç kez daha yazıldığı yerdesin.. Türklüğün yeniden destan olduğu yerde..Bir devrin imparatorluğunun battığı, Yeni bir devrin başladığı yerdesin. Avrupaya Yeni İmparator kazandıran yerdesin.. Galip gelen takımın alkışlandığı yerde...

Başarı odaklı olmadı sevdamız hiçbir zaman, . Bilsek ki Uefa kupasını almak tekrar nasip olmayacak uzanamayacak ellerimiz super kupaya ve hep yenileceğiz Fener’e Beşıktaş’a; biz takımımızı yine aynı heyecanla severiz, destekleriz hocam..

Marşların heyecanla okunduğu, tezahüratın ilk dakkadan son dakkaya büyük şevkle söylendiği; yensen de yenilsen de, maçtan sonra sokakları inletenleriz biz hocam.. Peşinden deplasmanlara uykusuzca gelip dönerken otobüslerde trenlerde uyuyakalanlarız.. Küfür yiyenleriz, kavga edenleriz.. Yanlış anlama sevgili Rijkaard Ölsek umurumuz da olmaz.. olmaz ama.. Ali samiyen de elini öpmeye çalışmama anlam veremedin, işte bu yüzden hocam. Elde sensin, dilde sen; gönüldesin,baştasın..Bu yüzden hocam ; kızmayacaksın, darılmayacaksın, gücenmeyeceksin..